1809’da Fransız doğa bilimci Jean-Baptiste Lamarck, Yeryüzünde yaşamın zaman içinde evrildiğini söyleyen ilk büyük teoriyi sundu. Teorisinin itici gücü, bugün yaşayanlardan farklı yaratıkların fosillerinin bulunmasıydı. 1796’da Fransız doğa bilimci Georges Cuvier, fosilleşmiş filinkine benzeyen kemiklerin modem fillerin kemiklerinden anatomik olarak bariz ölçede farklı olduğunu, şimdi mamut ve mastodon denilen soyu tükenmiş yaratıklara ait olması gerektiğini göstermişti.
Cuvier geçmişin yok olmuş yaratıklarını felaket kurbanları olarak açıkladı. Lamarck bu düşünceye karşı çıktı ve yaşamın zaman içinde tedricen ve sürekli “değişime” ya da evrime uğradığını, en basit yaşam formlarından en karmaşık yaşam formlarına geliştiğini savundu. Ona göre çevrede meydana gelen bir değişim, bir organizmanın özelliklerinde bir değişimi kamçılayabilirdi. Sonra bu değişimler üremeyle aktarılabilirdi. Yararlı olan özellikler daha fazla gelişir; yararlı olmayanlar kaybolabilirdi.