Bir kelebeğin yumurtadan tırtıla, kozaya ve erişkin kelebeğe başkalaşımı, bugün aşina olduğumuz bir süreçtir; ama 17. yüzyılda üremeye çok farklı bakılmaktaydı. Yunan filozof Aristoteles’in izinden giden pek çok kişi yaşamın – özellikle böcek gibi “alt” yaratıklar – canlı olmayan maddeden kendiliğinden üremeyle oluştuğuna inanırdı. “Ön-oluşumculuk” teorisine göre, “üst” bir organizma tam olgun biçimini minik başlangıcında alır, ama bu “alt” hayvanlar karmaşık iç organları olamayacak kadar basitti. 1669’da Felemenkli öncü mikroskopçu Jan Swammerdam, kelebek, yusufçuk, balarısı, eşekarısı ve karıncayı kapsayan böcekleri mikroskop altında parçalara ayırıp inceleyerek Aristoteles’i çürüttü.
Yeni Bir Başkalaşım
“Başkalaşım” terimi, eskiden, bir bireyin ölümünden sonra onun kalıntılarından başka bir bireyin ortaya çıkması anlamına gelirdi. Swammerdam, bir böceğin yaşam döngüsündeki evrelerin – erişkin dişi, yumurta, larva ve pupa (ya da nimf) – aynı yaratığın farklı biçimleri olduğunu gösterdi. Her yaşam evresinin, daha sonraki evrelere ait organların erken versiyonlarının yanı sıra, kendine ait tam oluşmuş iç organları vardır. Bu açıdan bakıldığında böcekleri bilimsel olarak daha fazla incelemek gerekiyordu. Swammerdam, 43 yaşında sıtmadan ölmeden önce böcekleri üremelerine ve gelişimlerine göre sınıflandırmanın öncülüğünü yaptı.
Organizmalar Hakkında Tarihsel Gelişmeler
MÖ 320 – Aristoteles, kurtçukların ve böceklerin kendiliğinden üremeyle oluştuklarını ilan eder.
1651 – William Harvey böcek larvasını “sürünen yumurta” ve pupayı içsel gelişimi yetersiz “ikinci yumurta” olarak görür.
1668 – İtalyan Francesco Redi, kendiliğinden üremeyi çürüten ilk kanıtları verir.
1859 – Charles Darwin, bir böceğin yaşamının her evresinin o evredeki etkinliğine ve çevreye nasıl uyum sağladığını açıklar.
1913 – İtalyan Antonio Berlese, bir böcek larvasının embriyo gelişiminin erken bir evresinde yumurtadan çıktığını öne sürer.
1930’lar – İngiliz böcekbilimci Vincent Wigglesworth, yaşam döngülerini kontrol eden hormonlar bulur.