1799’da elektrik bataryasının icadı, tamamen yeni bilimsel araştırma alanları açtı. Danimarka’da Hans Christian Orsted elektrik ile manyetizma arasında bir bağlantıyı tesadüfen keşfetti. Londra Royal Institution’da (Kraliyet Enstitüsü) Michael Faraday manyetik alanların şeklini kafasında canlandırdı ve dünyanın ilk elektrik motorunu icat etti. İskoçya’da James Clerk Maxwell, Faraday’ın düşüncelerini aldı ve elektromanyetizmanın karmaşık matematiğini oraya çıkardı.
Görünmezi Görmek
Elektromanyetik dalgaların görünmez biçimleri, ne oldukları bilinmeden ya da davranışlarını düzenleyen yasalar ortaya çıkarılmadan keşfedildi. Britanya’da, Bath’da çalışan Alman astronom William Herschel günışığının çeşitli renklerini ayırıp sıcaklıklarını araştırmak için bir prizma kullandı; termometresinin, görünür spektrumun kırmızı ucunun ötesinde daha yüksek bir sıcaklık gösterdiğini fark etti. Herschel kızılötesi ışınıma rastlamıştı ve ertesi yıl morötesi ışınım keşfedildi. Spektrumda görünür ışıktan fazlası oluğunu kanıtlandı. Aynı şekilde daha sonra Wilhelm Conrad Röntgen Almanya’daki laboratuvarında X-ışınlarını tesadüfen keşfetti. İngiliz hekim Thomas Young, ışığın gerçekte bir dalga mı yoksa bir parçacık mı olduğunu belirlemek için akıllı bir çiftyarık deneyi tasarladı. Dalga girişiminin keşfi, tartışmayı halletmiş gibi görünüyordu. Prag’da Avusturyalı fizikçi Christian Andreas Doppler, ışığın çeşitli frekanslarda bir spektrumu olan bir dalga olduğu düşüncesinden yararlanarak çift yıldızların rengini açıklayıp, şimdi Doppler Etkisi olarak bilinen olguyu açıklığa kavuşturdu. Bu arada Paris’te Fransız fizikçiler Hippolyte Fizeau ve Leon Foucault ışığın hızını ölçtü ve suyun içinde, havada olduğundan daha yavaş yol aldığını gösterdi.
Kimyasal Değişmeler
İngiliz meteorolog John Dalton atom ağırlığının kimyacılar için önemli bir kavram olabileceğini tereddütlü bir biçimde öne sürdü ve birkaç atomun ağırlığını hesaplamaya kalkıştı. On beş yıl sonra İsveçli kimyacı Jöns Jakob Berzelius daha tam bir atom ağırlıkları listesi hazırladı. Onun öğrencisi Alman kimyacı Friedrich Wöhler inorganik bir tuzu organik bir bileşiğe dönüştürdü ve canlı kimyasının ayrı kurallara göre çalıştığı düşüncesini çürüttü. Paris’te Louis Pasteur, yaşamın kendiliğinden yaratılmadığını gösterdi. Yeni düşüncelerin esin kaynağı çeşitliydi. Benzen molekülünün yapısı, Alman kimyacı August Kekule’nin yatmaya giderken aklına geldi; Rus kimyacı Dimitri Mendeleyev elementlerin periyodik tablosu sorununu halletmek için bir deste oyun kağıdı kullandı. Marie Curie polonyumu ve radyumu yalıtıp, hem kimya hem fizik alanında Nobel ödülü kazan ilk kişi oldu.
Geçmişin İpuçları
Yüzyıl, yaşam anlayışında bir devrimden başka bir şey görmedi. İngiltere’nin güney kıyısında Mary Anning, kayalıklardan kazıp çıkardığı soyu tükenmiş yaratıkların bir dizi fosilini belgeledi. Hemen ardından Richard Owen, bir zamanlar gezegende dolaşan “korkunç kertenkeleleri” tarif etmek için “dinozor” sözcüğünü uydurdu. İsviçreli jeolog Louis Agassiz, Yer’in büyük bölümünün bir zamanlar buzla kaplı olduğunu öne sürüp, Yer’in tarihi boyunca çok farklı koşullar yaşadığı düşüncesini daha da geliştirdi. Alexander von Humboldt disiplinlerarası içgörülerden yararlanıp, doğadaki bağlantıları açığa çıkardı ve ekoloji incelemelerini başlattı. Fransa’da Jean-Baptiste Lamarck bir evrim teorisinin ana hatlarını çizdi; yanılgıya düşerek, edinilmiş özelliklerin aktarılmasının evrimin itici gücü oluğuna inandı. Sonra 1850’lerde İngiliz doğa bilimciler Alfred Russel Wallace ve Charles Darwin’in aklına, doğal seçilimle evrim düşüncesi geldi. Thomas Henry Huxley kuşların dinozorlardan evrilmiş olabileceğini gösterdi ve evrimi destekleyen kanıtlar arttı. Bu arada, Gregor Mendel adlı Almanca konuşan Silezya’lı papaz binlerce bezelye bitkisini inceleyerek genetiğin temel yasalarını ortaya çıkardı. Mendel’in çalışması birkaç on yıl ihmal edilecekti, ama yeniden keşfedilmesi doğal seçilimin genetik mekanizmasını sağlayacaktı.
1900’de İngiliz fizikçi William Thomson’in şöyle dediği iddia edilir: “Artık fizikte keşfedilecek yeni bir şey yoktur. Geriye kalan tek şey, giderek daha kesin ölçümdür.”
İlerleme Yüzyılı 1800 – 1900
1800 – Astronom William Herschel kızılötesi ışınımı keşfeder.
1803 – John Dalton, atom ağırlığı düşüncesini sunar.
1811 – Lyme Regis kayalıklarında Mary Anning bilinen ilk ihtiyozor iskeletini bulur.
1820 – Hans Christian Orsted, bir akım devresi açıldığında yakındaki bir pusula ibresinin titreştiğini keşfeder.
1821 – Michael Faraday elektrik motorunun arkasındaki ilkeyi keşfeder.
1837 – Louis Agassiz buz çağını tasvir eder.
1842 – Christian Doppler çift yıldızların neden renkli olduğunu açıklar.
1845 – Alman kaşif Alexander von Humboldt, ekoloji düşüncesini sunar.
1859 – Charles Darwin, Türlerin Kökeni‘nde evrim teorisini açıklar.
1859 – Louis Pasteur yaşamın kendiliğinden oluşumunu çürütür.
1865 – August Kekule benzen molekülünün kimyasal yapısını açıklar.
1866 – Gregor Mendel bezelye genetiği üzerine çalışmasını yayımlar.
1869 – Dimitri Mendeleyev elementlerin periyodik tablosunu hazırlar.
1873 – James Clerk Maxwell, elektromanyetizma yasalarını yayımlar.
1895 – Wilhelm Röntgen X-ışınlarını keşfeder.
1898 – Marie Curie radyoaktif polonyumu yalıtır.