İngiliz doğa bilimci Charles Darwin bitkilerin, hayvanların ve diğer organizmaların sabit ve dönüşmez – ya da o zamanın popüler sözcüğüyle “değişmez” – olmadıklarını öne süren ilk bilim insanı değildi. Kendisinden öncekiler gibi Darwin de organizma türlerinin zaman içinde değiştiğini ya da evrildiğini savundu. Onun büyük katkısı, doğal seçilim dediği bir süreçle evrimin nasıl gerçekleştiğini göstermesiydi.
Düşüncesini 1859’da Londra’da yayınlanan kitabı On the Origin of Species by Means of Natural Selection, or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life‘ta [Doğal Seçilim Yaluyla Türlerin Kökeni ya da Yaşam Mücadelesinde Avantajlı Irkların Korunması Üzerine] açıkladı. Darwin kitabı “tek bir uzun sav” olarak tarif etti.
– Pek çok organizma besin ve yaşama alanı yokluğu gibi kısıtlamalar nedeniyle hayatta kalabilenlerden fazla yavru verir.
– Yavrular birçok bakımdan birbirinden farklıdır.
– Farklılık, bazı yavruların hayatta kalma mücadelesine daha uygun ya da daha iyi uyarlanmış olmaları anlamına gelır.
– Bu bireyler avantajlı özellikleri yavrularına aktarırsa, onlar da hayatta kalır.
– Bu ilkeye “doğal seçilim” denir.
“Bir cinayeti itiraf etmek”
Türlerin Kökeni Üzerine akademik ve popüler muhalefetle karşılaştı. Türlerin sabit ve değişmez olduğunu, Tanrı tarafından tasarlandığını ısrarla belirten dinsel öğretiden bahsetmiyordu. Ama kitaptaki düşünceler, doğal dünyayla ilgili bilimsel bakış açısının giderek değiştirdi. Kitabın çekirdek fikri modern biyolojinin temelini oluşturur; hem geçmiş hem şimdiki yaşam formlarına ilişkin basit, ama son derece güçlü bir açıklama yapar.
Darwin, kitaptaki potansiyel dinsel küfrün farkındaydı. Yayımlanmasından 15 yıl önce, sırdaşı botanikçi Joseph Dalton Hooker’a teorisinin Tanrı’yı ya da değişmeyen türleri gerektirmediğini söyledi: “Sonunda ışık parıltıları geldi ve türlerin değişmez olmadıklarına (bu, bir cinayeti itiraf etmeye benziyor) neredeyse inanıyorum (başlangıçtaki kanaatimin tam tersi).”